KURU GÖZ
Gözyaşı anormalliklerinden
bahsedebilmek için normal gözyaşı fonksiyonları hakkında
yeterince bilgimiz olmalıdır. Gözyaşının normal fonksiyonu iyi
anlaşıldıkça gözyaşı anormallikleri ve okuler yüzey
hastalıklarının tedavisi daha iyi yapılacaktır.
Normal gözyaşı elektrolitler,
proteinler, lipidler, enzimler ve metabolitler gibi çeşitli
elemanladan oluşmaktadır. Gözyaşı film tabakası temel olarak 3
bölümden oluşur;
1
Müsin tabakası
: Müsin temel olarak konjonktivanın goblet hücrelerinden
salgılanmaktadır ve kornea epitelinin hidrofobik yüzeyine
yayılmaktadır. Bu tabaka yüzey tansiyonunu azaltarak aköz
tabakanın kornea yüzeyine eşit olarak dağılmasını sağlar.
2
Aköz tabaka
: Gözyaşının büyük bir bölümünü oluşturan aköz tabaka lakrimal
bezlerden salgılanmaktadır. İçeriğindeki lizozim, laktoferrin,
immunglobulinler mikroorganizmalara karşı koruyucu görev
yaparlar. Aköz tabaka sayesinde oksijen avaskuler korneaya
difuze olabilmektedir..
3
Lipid tabaka
: Meibomian bezlerinden salgılanır.Yüzey kayganlığını sağlar
ve buharlaşmayı önler.Gözyaşı menisküsünün korunmasını sağlar.
Normal gözyaşı hacmi 6.2µl’dir.
Ortalama gözyaşı salınım hızı ise 1.2µl/dakika’dır. Her
dakikada gözyaşının % 16’sı değişmektedir. Gözyaşının normal
buharlaşma hızı ise 0.14µl/dakika’dır.
Kırpma harekleri arasında
yüzeydeki lipid molekülleri aköz ve müsin komponente difüze
olarak yüzey gerilimini arttırırlar. Bu olay gözyaşı film
kırılma zamanının oluşmasına neden olur. Oluşan kuru noktalar
kornea yüzeyindeki sinir uçlarını uyararak kırpma refleksinin
oluşmasını sağlar. Üst gözkapağının hareketi ile kontamine
olmuş müsin tabakası alt fornikse aktarılarak lakrimal drenaj
sistemi ile atılır. Kapaklar açıldığında aköz ve lipid tabaka
yüzeyde yayılarak yeni gözyaşı tabakasını oluşturur.
Gözyaşı anormalliklerini bir
veya daha fazla altta yatan nedene göre sınıflandırırsak daha
iyi tedavi edebilme imkanımız olur.
Hacim bozuklukları :
Gözyaşı hacim bozuklukları en sık rastlanılan gözyaşı
anormalliklerini oluşturur.Genel olarak iki sebebden
kaynaklanır;
1- Gözyaş salnımnın az olması
2- Buharlaşma artışı
Lakrimal bezlerin konjenital
hastalıkları; aplazi, hipoplazi, familyal disotonomia ( Rilay-Day
sendromu ), anhidrotik ektodermal displazi, familial sensoryal
nöropati ile beraber anhidrozis, multipl endokrin neoplazi,
Holmes-Adie sendromu ( papilotoni, hyporefleksi, segmental
hypohidrozis ) olarak sayılabilir.
Edinsel lakrimal hiposekresyon
ise senil yada idiopatik lakrimal bezlerin atrofisi yada
otoimmun bir hastalıkla beraber olabilir. Lenfoma,
trombositopenik purpura, hipogammaglobulinemi,Waldenstrom
makroglobulinemisi, Hashimoto tiroiditi gibi sistemik
hastalıklarla beraber görülebilir.
Hiposekresyon yapan lokalize
lakrimal bozukluklar ise Mikulicz sendromu, Graft Versus Host
hastalığı, viral dakrioadenitis, radyasyon yada mekanik
travmanın neden olduğu hiposekresyonlar olarak sıralanabilir.
Sjögren sendromu lakrimal ve
egzokrin bezlerin inflamatuar bir hastalığıdır. Sjögren 1933
yılında kronik artrit, keratokonjuktivitis sicca ve kserostomi
birlikteliğini ilk olarak bildirmiştir. Ancak
keratokonjunktivitis sicca diğer sistemik kollagen doku
hastalıkları ile de görülebilir. Sjögren sendromu primer
veya sekonder olarak ikiye ayrılmaktadır.Primer Sjögren
sendromu kserostomi ve keratokonjunktivitis sicca
birlikteliği, sekonder Sjögren sendromu ise bunlara ek olarak
konnektif doku hastalığının eklenmesi ile gelişir.
Sjögren sendromu’nda nonokuler
ekzokrin bez disfonksiyonu sıktır.Tükrük bezlerinin tutulumu
ile ağızda kuruluk, dilde papilla atrofileri, dental
bozukluklara rastlanır.Tekrarlayan tükrük bezi tutulumu primer
tipte % 74-82, sekonder tipte ise % 14-23 oranında rastanır.
Solunum yollarının tutulumu ile kronik öksürük ve artmış
infeksiyon sıktır. Disfaji, gastrik mukozal atrofi ile vajinal
kuruluk görülen diğer sistemik bozukluklardır.Sjögren
sendromluların % 25’inde farklı organlarda lenfositik
infiltrasyona rastlanmaktadır. Purpura, Raynaud fenomeni,
renal tutulum ve miyozit primer hastalıkta daha sıktır. Artmış
sedimantasyon oranı da birçok Sjögren sendromlu hastada
görülür.
Sjögren sendromlu hastalarda
birçok otoantikora rastlanmıştır. Hastaların çoğunda
antinükleer antikor (ANA) pozitifliği mevcuttur. Aynı şekilde
organa spesifik olmayan soluble nükleer antijenlere karşı
antikorlarda artış görülür. Farklı yayınlarda otoantikorların
sıklığı tablo 1’de görülmektedir.
Otoantikorlar |
Primer Sjögren % |
Sekonder Sjögren (RA +) % |
ANA |
56-88 |
56-100 |
Anti-SS-A |
70-88 |
0-9 |
Anti-SS-B |
48-71 |
0-3 |
Anti-Ha |
73 |
6 |
Anti-DNA |
0 |
0 |
LE hücresi |
0 |
20 |
Tablo 1 : Sjögren sendromu’nda
otoantikorlar
Sjögren sendromu’nda otoimmun
mekanizmaların tespit edilmesi kuru gözde inflamasyon ve
okuler yüzey hasarının önemli olduğunu ortaya koymuştur.
Normal populasyona oranla
Sjögren sendromlu hastalarda kojonktiva epitelinde IL-6, IL-8
ve TNF-a
gibi sitokinlerde artış olduğu gösterilmiştir.Konjonktiva
epitel hücreleri kuru göz durumunda antijen sunan hücreler
olarak görev yapabilmektedirler. Bu hücreler sitotoksik
reaksiyonlarda lenfositlerin hedefi haline gelebilmektedirler.Kojonktivanın
ve lakrimal bezin primer veya sekonder kronik inflamasyonları
sitotoksik bir fenomene neden olabilirler.
İnflamasyon gözyaşındaki
interferon-g’yı
etkileyerek HLA-DR ekspresyonuna ve konjoktiva hücrelerinin
apopitozuna yol açar.
Ayrıca gözyaşı klirensi
azaldıkça kornea epitelinden salgılanan ve steril kornea
ülseri patogenezinde etkili olan matriks metalloproteinlerinin
konsantrasyonu artış göstermektedir. Bu tür inflamatuar
mediatörler lakrimal beze nöral işaretlerin gönderilmesini
inhibe ederek trofik stimülasyonu engellemektedir. Sonuçta
doku destrüksiyonunda artış olmaktadır.
Menapozdaki kadınların önemli
bir kısmında kuru göz semptomlarının görülmesi kuru göz
patogenezinde hormonların önemini ortaya koymuştur.
Östrejenlerin tersine androjenler kuru göz semptomlarını
azalmaktadır.
Androjenler gözyaşı bezinin
yapısı, gen ekspresyonu, salgı işlevi ve immun aktivitesi
üzerinde çok olumlu etki yaparlar. Ayrıva lipid durumunu
ayarlayarak meibomius bezi aktivitesini de arttırırlar .Östrejenlerin
aksine Sjögren sendromunda gözyaşı bezindeki iltihabi olayı
baskılarlar. Postmenapozal dönemde hormon replesman tedavisi
alan kadınlarda kuru göz gelişme riski artmaktadır.
TANI YÖNTEMLERİ
Her hastalıkta olduğu gibi kuru
gözde de tanıya yaklaşım hasta ile ilk karşılaşmada başlar.
Hastanın göz kırpma oranı ,gözlerinde sulanma veya göz
çevresinde “ akne rozasea “ gibi lezyonların olması tanı için
yol göstericidir. Ayrıca anamnezde kuru gözün birarada
bulunabildiği sistemik hastalıklar olması nedeniyle miyalji,artralji
,kilo kaybı,ateş gibi nonspesifik semptomlar da
sorgulanabilir.
Kuru göz için kullanılan bir çok
tanı testi bulunmaktadır.İdeal bir tanı testinin özgüllüğü ve
duyarlılığı yüksek olmalıdır.Sonuçları değişken
olmamalıdır,uygulaması kolay ve ucuz olmalıdır.
GÖZYAŞI FİLMİ STABİLİTE TESTİ
Gözyaşı filmi stabilitesini
ölçmek için kullanılan iki yöntem bulunmaktadır.
1)Floreseinli gözyaşı kırılma
zamanı:
Floresein hidrofilik bir
boyadır. Membranlardan geçemediği için sağlam hücreleri boyama
özelliği yoktur. Defektli epitel hücrelerini boyar. Sadece
korneayı boyar konjonktivadaki lezyonları boyamaz.
Bu testte gözyaşı floresein ile
boyanır. Hastanın gözünü bir defa kırpması sonra kapatmaması
için uyarılır. Kobalt mavisi ışığıyla biomikroskopta kornea
izlenir.Son kırpma ile kornea üzerinde oluşan ilk siyah kuru
nokta arasındaki zaman gözyaşı filmi kırılma zamanını verir.Bu
sürenin 10 saniyenin altında olması patolojiktir.
Floresein ile ölçülen gözyaşı
kırılma zamanı nı,etkileyen bazı faktörler bulunmaktadır.
1) Floresein damlatılmadan önce
topikal anestezik damlatılması.Topikal anestezik epitel
yüzeyindeki müsin tabakasını parçalayarak gözyaşı kırılma
zamanını azaltır.
2) Gözkapaklarının el ile
açılması ,gözyaşı film tabakasını gerer ve gözyaşı kırılma
zamanını azaltır.
3) Ortamın nemi de testin
sonucunu etkileyen faktörlerdendir.Nem oranı fazla olduğunda
süre uzar,az olduğunda süre kısalır.
2) Tearskop ile gözyaşı
kırılma zamanı ölçümü:
Bu testte göz yüzeyinde kesişen
çizgilerden oluşan bir şekil yansıtılır.Refledeki çizgilerin
kırıldığı zaman gözyaşı kırılma zamanını verir.12 saniyenin
altında olması patolojiktir.
BOYAMA TESTLERİ
Kuru göz tanısında bazı boyalar
kullanılmaktadır.Bu testlerle oküler yüzey harabiyeti
araştırılır.
Günümüzde bu amaç için
kullanılan boyalar :Rose Bengal,Floresein ve Lissamin
yeşilidir.
Floresein
·
Hidrofilik bir
boyadır
·
Defektli kornea
epitel hücrelerini boyar.
·
Konjonktivayı
boyamaz.
Rose Bengal
(tetraiodotetraklorofloresein)
·
Bir floresein
türevidir.
·
Dejenere ve ölü
epitel hücrelerini boyar.
·
Müsin blokajı
olmayan hücreleri boyar.
·
Epitelin
interselüler boşluklarına ve stromaya diffüze olmaz.
·
Keratinize
konjonktivayı da boyama özelliği vardır.(Floresein boyamaz)
·
Rose bengalin en
önemli dezavantajı özellikle ağır kuru göz olgularında oküler
irritasyona yol açabilmesidir.
·
Rose bengal normal
gözlerde konjonktiva ve korneanın inferonazal bölümünü ve
karankülü boyar.
·
Kuru gözde tipik
olarak ,konjonktiva ,tabanları limbusa dönük iki üçgen
şeklinde boyanır.
·
Rose bengal ile
boyanmanın derecelendirilmesi için bir skorlama sistemi
geliştirilmiştir.Bu yöntemde interpalpebral aralık nazal
bulber konjonktiva,kornea ve temporal bulber konjonktiva olmak
üzere üç bölgeye ayrılır.Her bölgeye 0-3 arası skor
verilir.Toplam puan 3,5 üzerinde ise patolojiktir.
Lissamin Yeşili
·
Bir floresein
türevidir.
·
Boyama paterni
rose bengale benzer.
·
Rose bengalden
farkı irritan olmamasıdır.
GÖZYAŞI FİLMİ VOLÜM VE AKIM
ÖLÇÜMÜ
Bu ölçüm için kullanılan iki
yöntem vardır.
1)Schirmer testi :
Birim zamanda gözyaşı miktarı
tayinini sağlar.
5 mm kalınlığında 35 mm
uzunluğundaki Whatman kağıdı ,alt kapağın dış 1/3 üne
yerleştirilir.5 dakika sonra kaldırılır ve gözyaşının
ıslattığı kısım ölçülür.
İki schirmer testi vardır:
1) Schirmer 1
a) anestezisiz :
Bazal ve refleks olmak üzere total sekresyon ölçülür.5 mm nin
altında olması patolojiktir.
b) anestezili :
Bazal sekresyonu ölçer.Topikal anestezik damlatılır.10 dakika
beklenir.Schirmer testi uygulanır.3 mm nin altı patolojiktir.
2)Schirmer 2 : Nazal mukozanın
pamuk uçlu aplikatörle uyarılması sonucu refleks sekresyon
artar.10 mm nin altı patolojiktir.Sjögren sendromunda nazal
stimülasyonla refleks sekresyon artmaz.
2)Floresein Temizlenme
Zamanının Ölçülmesi :
Bu yöntemde gözyaşı tabakasının
uzaklaştırılma süresi ile gözyaşı miktarı arasındaki
korelasyon dikkate alınır.
5
ml
floresein alt fornikse damlatılır.Schirmer testi 10 uncu ,20
inci ve 30 uncu dakikalarda bir dakikalık olarak
uygulanır.Sonuçlar normal gözde yapılan test sonuçları ile
karşılaştırılarak değerlendirilir.
Aynı test vizüel skala ile de
değerlendirilebilir. Floresein damlatıldıktan sonraki 15.
Saniyede ,korneada kalan boya miktarı skaladaki renklerle
karşılaştırılır ve temizlenme zamanı değerlendirilir.
Diğer bir değerlendirme yöntemi
ise florofotometrik analizdir.Floresein damlatıldıktan sonra
15 inci saniyede alınan gözyaşı örneğinde floresein miktarı
saptanır ve tanıya gidilir.
GÖZYAŞINDA LİZOZİM
Kuru gözde gözyaşı azalması
gözyaşındaki bazı enzimlerin azaldığının gösterilmesi ile
saptanabilir.
Bu enzimlerden biri lizozimdir.Lizozim
lakrimal hücrelerden salgılanır.Total gözyaşı proteininin % 30
unu oluşturur.
Lizozim bakteri duvarındaki
mukopolisakkaritleri yıkarak bakterisidal etki gösteren bir
enzimdir.
Lizozim ölçümü için gözyaşı
schirmer kağıtlarında toplanır.Gözyaşı emdirilmiş kağıtlar
micrococcus lysodekticus ekilmiş agar üzerine yerleştirilir.Lizozim
bakterileri temizler.Gözyaşı örneğini çevreleyen lizis alanı
spektrofotometrik olarak ölçülür.
% 1 yanlış pozitiflik ve % 2
yanlış negatiflik oranları ile çok güvenilir bir testtir.
GÖZYAŞINDA LAKTOFERRİN
Laktoferrin de lakrimal bezden
salgılanır.
Laktoferrin miktarı gözyaşı
volümü ile iyi korelasyon gösterir.
Laktoferrine karşı oluşturulmuş
antikor içeren agaroz jel üzerine, gözyaşı emdirilmiş kağıtlar
yerleştirilir.Oda ısısında 3 gün bekledikten sonra laktoferrin
ve laktoferrine karşı oluşturulmuş antikorların birleşmesiyle
oluşan presipitasyonun kalınlığı ölçülerek miktarı hesaplanır.
OSMOLARİTE TAYİNİ
Normal gözlerde osmolarite
303-305 mosm/l civarındadır.Kuru gözde osmolarite artar.311
mosm/l üzerindeki değerler kuru göz olduğunu doğrular.
Bu testte gözyaşı örneği
mikropipetle alınır ,ölçüm osmometre ile yapılır.Sensitif ve
spesifik bir test olmasına karşılık pipetle gözyaşı örneği
alınırken refleks gözyaşı salgılanacağından yapılması zordur.
KONJONKTİVA İMPRESYON
SİTOLOJİSİ
Bu yöntem ile konjonktivadaki
hücrelerin değişikliği incelenir.
Selülöz asetat kağıdı oküler
yüzeye konur ve kaldırılır.Kağıdın üzerine tutunan hücrelerde
,goblet hücrelerinin azaldığının görülmesi ,keratinizasyonun
artışı ,sitoplazma nukleus oranının artışı kuru göz tanısını
koydurur.
Kuru göz bir çok sistemik
hastalıkla beraber seyredebildiği için hemogram ,sedimentasyon
,ANA ,RF ,tiroid fonksiyon testleri ,anti-Ro ,anti-La
antikorlarının bakılması tanı için önemlidir.
TEDAVİ
Kuru gözdeki tedavinin temel
amacı rahatsızlığın giderilmesdir.Yumuşak optikal yüzey
sağlamak, korneanın yapısal harabiyetini önlemek, altta yatan
hastalığın tedavisi şu an için tedavide en başarılı
yöntemlerdir.
Altta Yatan Hatalıkların
Tedavisi
Hastaların anamnezi kuru göze
sebep olan durumları gösterebilir ve uygun tedavi bu
sebeplerin ortaya çıkarılmasından sonra başlanmalıdır.Göz
kuruluğuna eşlik eden sistemik hastalıklar tedavi edilmelidir.Otoimmun
haslalıklar ve lenfomalar sistemik hastalıklardan akla ilk
gelenleridir.Lakrimal bezler antijen-antikor reaksiyonlarına
oldukça duyarlıdırlar.
Allerjik durumların tedavisinde
antijenin uzaklaştırılması veya antihistaminiklerin
kullanılmasıyla semptomlar iyileştirilebilir.Antijenlerin
saptanması ve uzaklaştırılması zor olduğunda baskılayıcı
ilaçlar, vasokonstriktör ve antihistaminik ilaçlar tedavide
yardımcı olabilmektedir.
Gözkapağı bozuklukları da
sıklıkla kuru göz semptomlarına neden olabilmektedir.mekanik
gözkapağı bozuklukları cerrahi olarak tedavi edilmelidir.Meibomian
bezlerinin artmış sekresyonun temizlenmesi ılık kompresyon ve
kirpiklerin mekanik temizliği, gerektiğinde de tetrasiklinli
ilaçların kullanımı ile yapılır.
Pterygium, pingecula ve kornea
skarları gibi okuler yüzeyi bozan durumlar tedavi edilmelidir.
Lakrimal bez sempatik ve
parasempatik inervasyon aldığında birçok ilaç gözyaşı
salınımını etkiler.Antimuskarinik ilaçlar, analjezik ve
dekonjestanlar kesilerek gözyaşı salınımı düzeltilmelidir.
Suni Gözyaşları
Suni gözyaşları birçok olguda en
sık kullanılan tedavi yöntemidir.Suni gözyaşları stabil bir
preokuler gözyaşı tabakası sağladığından hasta konforu
sağlar.Suni gözyaşlarının kullanımının kolay olması ve
epiteliyal toksisitesinin olmaması gerekmektedir.özellikle ph
değerinin 7-7.5, osmalarite değerinin ise 300mOsm civarında
olması gerekmektedir.Ayrıca suni gözyaşının görmeyi
etkilememesi ve ucuz olması gerekmektedir.
Suni gözyaşları polimerik
sistemler ve preservan maddeler olarak iki parçadan oluşur.Polimerik
sistemler;
-Sellüloz esterleri (
Metilsellüloz, hidroksimetilsellüloz,
hidroksipropilmetilsellüloz)
-Polivinilalkol
-Multipl karışımlarolarak 3
grupta toplanır.
Metilsellüloz retansiyon
zamanını arttıran visköz bir maddedir ancak görmeyi bulandırır
ve kirpiklerde kaşıntı yaparak birikime neden olabilir.Hidroksimetilsellüloz
ise müsine yakın bir maddedir.
Polivinilalkol retansiyon
zamanını arttırır ancak sellüloz esterleri gibi visköz
değildir.Ayrıca kalın bir film tabakası oluşturur.
Kondroitin sülfat ve hyaluronik
asid keratokonjonktivitis sicca tedavisinde başarı ile
kullanılmıştır.
Ophthalmic preservatifler
antimikrobial etkinliklerine göre 5 gruba ayrılırlar;
-Benzolkoniumklorid ( BAC)
-Tiomersal
-Alkoller
-Parahidroksibenzoikasid
esterleri
-Diğer bileşimler (
polimiksim, klorheksidin)
Tüm bu koruyucu maddeler
prekorneal film tabakasını bozarak epiteliyal yüzeyi zarara
uğratır.BAC en sık kullanılan preservative maddedir.Tiomersal
ise sık olarak allerjik durumlara sebeb olur.Suni gözyaşları
sık kullanılabildiğinden koruyucu madde içermeyen suni
gözyaşları en sık kullanılan ajanlar haline gelmiştir.Ancak
bu ilaçların da maddi açıdan daha yüklü olduğu bilinmektedir.
Kuru gözde ortaya çıkan mukus
filamanları ve plakları ağrıya neden olabilir.Bu filamanlar
forseps ile alınabilir.Ayrıca asetilsistein disülfid bağlarını
kırarak filaman ve plakları önleyebilir.
Punktal Oklüzyon
Suni gözyaşları, mukolitikler
yetersiz olduğunda punktum oklüzyonu kuru göz tedavisinde
başarı ile uygulanabilir.Punktum oklüzyonu geçici olarak
punktum tıkaçları veya intrakanaliküler kollagen insertler ile
sağlanabilir.Punktum oklüzyonu koter veya argon laser ile de
sağlanabilir.
Parotis Duktusun
Değiştirilmesi
Parotis duktusu alt fornikse
yerleştirilerek parotis salgılarının gözyaşının yerini alması
prensibine dayanır ancak kontrol edilebilir bir salgı olmaması
ve yemek ile salgı oranının artması bu tekniği çok
uygulanabilir bir yöntem olmaktan çıkarmıştır.
Hormon Tedavisi
Patogenezde de anlatıldığı gibi
androjenlerin kuru göz semptomlarını azaltığı, anti-inflamatuar
etki gösterdiği bilinmektedir.Bu tür çalışmalar umut
vericiolmakla birlikte araştırma seviyesindedir ve
androjenlerin sistemik olarak değil, lokal etkili preparatları
üzerinde çalışılmaktadır.
|